Ereğli Mutlu Sonlu Masöz Sibel

Ereğli Mutlu Sonlu Masöz

Yürürken kol atarak beni kendisine doğru iyice çekti. Ben içinde bulunduğum durumdan, beni rahatsız eden saygısızca tutumundan ve daha sonra olabileceklerin verdiği huzursuzluktan sinirliydim ve zorunluluktan gülümsüyordum. Pekâlâ bırakıp gidebilirdim, scooter’ıma binip eve döne‐ bilirdim. Elmalı turta icra eden annemin hamur Ereğli Mutlu Sonlu Masöz yoğurmasını seyredebilir, kardeşimin yüksek sesle kitap okumasını dinle‐ yebilir, kediyle oynayabilirdim… Düzgüsel olmayı deneyebilir ve normallik içinde gayet iyi yaşayabilirdim. Okulda iyi bir not aldığım için, sırf bunun için gözlerim parlayabilirdi. Gönül okşayıcı bir söz söylendiğinde utangaçça gülümseye‐ bilirdim. Ama hiçbir şey beni şaşırtmıyor, her şeyin içi eşe‐ lenmiş, kazınmış ve boşaltılmış. Her şey gereksiz, tatsız ve tutarsız.

Ereğli Mutlu Sonlu Masöz

Arabasına kadar yürüdük, sonra arabaya binip dosdoğru bir garaja girdik. Garajın tavanı nemliydi ve içindeki kutu ve aletler aslına bakarsanız ufak olan mekânı iyice küçültüp boğmuştu. Fabrizio hafifçeçe üzerime atıldı, neyse ki ağırlığını fazla hissetmedim. Yavaş yavaş içimde gidip gelirken beni öpmek istedi ama ben başımı çevirdim. Daniele’den beri beni kimse öpmüyor. Sıcak nefesli iç çekişlerimi aynaya yansıyan kendi görüntüm için saklıyorum. Dudaklarımın yumuşaklığı, Kendini Beğenmiş Melek sima ile şeytanlarının organları ile yeterince sık karşılaşmış olmasına karşın, inanırım onlar tarafınca bile keyfilmadı. İşte bu nedenlerle başımı, onun dudakları ile karşılaşmamak için çevirdim, ama ona iğ‐ rendiğimi hissettirmedim. Sanki sadece pozisyonumu değiş‐ tirmek istiyormuş şeklinde yapmış oldum. O, az önce beni şaşırtan yu‐ muşaklığını, domuz benzer biçimde homurdanarak, avaz avaz ismimi tekrarlayarak, kalçalarımı sıkarak kaba ve ilkel hayvan haline dönüştürdü.

“Buradayım!” diyordum ve içinde bulunmuş olduğumuz konum bana gülünç ve garip geliyordu. İsmimi neden tekrarladığını anlamıyordum ama çağrısını yanıtlamamanın daha da garip olacağını planladığımden “buradayım” diye yanıtlıyordum, o da sakinleşiyordu. “Boşalmama izin ver, lütfen, bırak boşalayım,” diyordu hazdan alt üst olmuş şekilde. “Yo, hayır, olmaz!”. Adımı daha da yüksek sesle tekrarlayarak ansızın dışarı çıktı. Bu, sesin gittikçe hafifleyen yankısı değil, iç çekişlerin sonuncusu gibiydi. Sonrasında, halinden hoşnutsuz bir şekilde yine üstüme geldi, aşağıya doğru eğildi; yine içimdeydi, bu defa dili telaşlı telaşlı dokunuyordu bana, aynı zamanda kabaca. Ben doyuma ulaşamamıştım fakat onunki yeniden geliyordu, gereksiz bir çabayla uğraşıyordu ve maalesef ilgimi çekmi‐ yordu.